Mustafa KESKİN
HOŞ GELDİNİZ

Mihalıççık

MİHALIÇÇIK
(BELEDİYE 1923)

Eskişehir ilinin bir ilçesidir. İlçe merkezi, Eskişehir'e yaklaşık 90 km. uzaklıkta, 3000 kişinin yaşadığı bir kasabadır. 1925'e kadar Ankara'nın ilçesiydi ve Kurtuluş Savaşı'nda çok kısa bir süre Yunan işgaline uğramıştır.

Kasaba halkı geçimini tarım ve hayvancılıktan kazanmaktadır. İlçe toprakları genellikle dağlık ve ormanlıktır. Arazi yapısı ve ulaşım yollarına uzak olması gelişimine engel olmuş göç vermiştir. Özellikle cumhuriyetin ilk yıllarında, öğretmenler Mihalıççık köylerinden Türkiye'nin dörtbir yanına dağılmış, eğitimin gelişmesinde büyük katkıları olmuştur. Sanayisi olmayan ilçe merkezi, doğallığın kaybetmemiş tipik bir Anadolu kasabasıdır. Kuzeyinde Sündiken dağları uzanır. Sakarya Nehri ilçenin kuzeyinden akar. Bu nehir üzerinde bulunan Sarıyar ve Gökçekaya barajları ve elektrik santrallarıda Mihalıççık ilçesindedir.

Yunus Emre'ye ait türbe ve mezar da ilçeye bağlı Yunusemre beldesinde bulunur. Bu beldede ayrıca TCDD tren istasyonu mevcuttur. Anadolu Selçuklularından kalan Çalçı Cami, Türk-İslam mimarısının güzel örneklerinden biri olup, şirin bir orman köyü olan Çalçı Köyü'nde bulunmaktadır. Ayrıcı yine Selçuklular zamanından kalan Çalçı Çeşmesi görülmeye değer güzelliktedir. İlçede Yarıkçı köyünde de şifalı sularıyla ünlü kaplıcalar vardır. Koyunağılı köyünde linyit kömürü, Kavak köyünde de krom ve manyezit madenleri çıkarılır. Mihalıççık yakınlarında kaolin madeni de çıkarılır.

MİHALIÇÇIK BELDİYE BAŞKANI

ÜMİT GÜVEN


 

İLÇEMİZ

İLÇENİN TARİHİ

  • Mihalıççık ilçesi, Yukarı Sakarya Bölümünde Sündiken Dağları'nın güney doğusunda kurulmuş olup, tarihi çok eskilere dayanmaktadır. İlçede eski bir yerleşim alanı olarak yer yer Selçuklular öncesi ve Selçuklular sonrasına ait kalıntılar ile tarihi eserler görülmektedir.
  • M.Ö. 1200 yılında boğazları geçerek Avrupa'dan gelen Frigyalılar Anadolu'ya yayılarak, Hititlerin merkezi olan Boğazköy'ü (Hattuşaş) yıkıp yakmışlar, halkı kendi egemenlikleri altına almışlardır.Böylece Batı Anadolu'nun büyük kısmnı ele geçirmişlerdir.
  • Frigyalılar Anadolu'ya yerleşmekle Anadolu, Ege ve Avrupa uygarlıklarını birbirine kaynaştırmışlardır. Uygarlıkta hayli ileri giden ve Anadolu'da pek çok tarihi eser bırakan Frigyalılar Karadenizin kuzeyinden gelen Kimmerlerin akınlarına dayanamayıp yıkılmışlardır. Anadolu'nun tarih öncesi üzerinde Kimmerlerin fazla etkisi görülmemiştir.
  • Friglerin yıkılmasından sonra "Şahin Krallar" döneminde bağımsız bir devlet kurarak az zamanda Frig topraklarının batı kesiminde önemli yerlere yerleşmişlerdir. Lidya devleti doğudan gelen Med ve Perslerin saldırısına uğramışlar ve M.Ö. 543 yılında yapılan savaşlar sonucu Anadolu egemenliğini Perslere bırakmak zorunda kalmışlardır. M.Ö. 546 yılında Pers orduları Eskişehir ili topraklarından geçen Kral Yolunu izleyerek Lidyalıların merkezi Sard'a ulaşmışlar ve şehri zaptetmişlerdir.
  • Persler, akınlar halinde gelip geçici olarak kalmışlardır. Bu nedenle onlara ait tarihi kalıntılar bulunamamıştır.
  • M.Ö. 190 yılında Anadolu, Romalıların egemenliğine geçmiştir. M.S. 395'de Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesi ile de Anadolu Bizanslılara bağlanmıştır. Bu dönemden kalan Bizanslılara ait eserler ve mezar kalıntıları Eskişehirin il ve ilçelerinde çokca görülmektedir.
  • Gaznelilerin1040 yılında Selçuklulara yenilmesiyle ve Selçuklu hükümdarı Alparslan'ın 1071 yılında Malazgirt Savaşını kazanmasıyla Türklere Anadolu kapıları açılmış oldu.
  • Çevremiz toprakları da 1074 yılında Türklerin eline geçmiştir. Anadolu Selçuklu Sultanı Mesud tarafından 1284 yılında fermanla aşiret reisliğinden uç beyliğine getirilen Osman bey, Osmanlı Devleti'nin kurucusu olmuştur.
  • Gün geçtikçe güçlenen Osmanlı Beyliği 1289 yılında Eskişehir çevresini topraklarına katmıştır. Osman oğulları kayı boyundandır. Fethettikleri yerlere kendi boylarından Türkleri yerleştirmişler ve Türkçe isimler vermişlerdir. Örneğin; Kayı köyü, Belen, güreş, Dağcı köyleri gibi. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda Türkmen dervişlerinin faaliyetleri önem taşımaktadır.
  • Çevredeki şeyhlerden Şeyh Edebali'ye büyük saygısı olan Osman bey, O'nu sık sık ziyaret etmiştir. Bir gün İnönü beyine misafirliğe giden Osman beyi, Eskişehir beyi ve Müttefiki Harmankaya tekfuru Köse Mihal teslim almak isterler. bunun üzerine çıkan savaşta Osman bey galip gelir ve Köse Mihal'i teslim alır. Köse Mihal daha sonra Osman beyle dost olmuş ve (1308-1318) yılları arasında müslümanlığı kabul etmiştir. Harmankaya ve çevresi Köse Mihal'e dirlik olarak verilmiştir.
  • Mihalıççık isminin Köse Mihal'den veya oğlu Gazi Mihal'den geldiği yönünde pek çok rivayet olmakla beraber henüz belirgin olarak hiçbiri hakkında kesin tarihi belge elde edilememiştir.
  • Şemsettin Sami Kâmusü'l Alâm adlı eserinde 1840 tarihinden beri Ankara vilayetinin merkez sancağına bağlı bir kaza olan Mihalıççık hakkında şu bilgileri vermektedir.; "Kaza merkezi Kuyucuk Köyüdür. 59 köyden oluşan kazanın tümü müslüman olmak üzere nüfusu 15.538'dir. Burada tahıl ve bakliyatın yanında çok çeşitli meyve ve sebze, tütün, susam, pamuk üretimi ve bazı köylerde ipekçilik yapılmaktadır. Kazada kil çıkarılır. Zanaat olarak, seccade, kilim ve çuval dokumacılığı vardır.

 

MİHALIÇÇIK  İLÇESİNİN ADI NEREDEN GELDİ?

Osmanlı Devletine büyük hizmetleri olan ve mihallı Akıncıları diye şöhret bulan Akıncıların Reisi mihal oğullarının Atası Köse Mihaldır. Köse mihal Sarıcakaya ilçesi Mihalgazi nahiyesi yakınlarında Harmankaya Tekfuru(Beyi) idi. Köse mihal ile sultanönü beyi (Tekfuru ) birleşerek Osman gazi ile savaşmışlar, köse mihal’i esir etmiş ve yiğit bir kişi olduğunu görerek çok kuvvetli teminat ile serbest bırakmış sonra ikisi dost olmuşlardır. Köse Mihal Müslümanlığı (1308-1318) yılları arasında kabul etmiş Abdullah-Mihal ismini almıştır. Köse Mihal 1326 ‘dan sonra vefat etmiş. Kabri ilçemizin Ermenek köyüne (şimdiki Çalkaya köyü)  4 km. uzaklıkta Emremsultan tarafındadır.Mihalıççık Orhan gazi zamanıda Osmanlı topraklarına katılmış, dolayasıyla Mihal oğullarında dirlik olarak kalmıştır.Mihalgazinin küçüklüğü ilçemizde geçtiği için küçük anla mında Mihalıççık olarak adlandırılmıştır.

 İLÇEMİZİN YERİ

 Mihalıççık ilçesi yukarı Sakarya kesiminde Sündiken dağlarının güney doğusunda kurulmuş olup Denizden yüksekliği 1325 m. Kuzeyinde Bolu ili,  Nallıhan ilçesi  Sarıyar beldesi Kuzey doğusunda Beypazarı ilçesi Doğusunda Ankara ili Batısında Eskişehir ili , Alpu ilçesi  Bozan beldesi  Güneyinde Sivrihisar ilçesi Güney batısında Beylikova ilçesi Mahmudiye ilçesi Kaymaz beldesi  ile çevrilidir.

YERYÜZÜ ŞEKLİ

1650 km²lik bir alana sahip ilçenin güney,. Güneydoğu ve güneybatı kesimleri tamamen ovalıktır. Bu ovaları Porsuk çayı sular ilçenin doğusunda ve kuzeyinde Sakarya vadisi yer alır. Orta kesimde bulunan sündiken dağlarının yüksekliği 1500-1800 m’dir. Bu dağlar verimli ormanlarla kaplı olup doğudan batıya doğru uzanır. Sündiken dağlarının en yüksek tepeleri Hamidiye, kartal, Beşpınar ve Kızıltepe’dir. En yüksek dağ olan Kızıltepenin yüksekliği 1818

Sündiken dağlarının batı uzantısında Yeşilyurt, yumaklılca otluk Mavzut, büyük ve küçük Sasa yaylaları, kuzeydoğunda uzantısında Yeşilyurt, Yumaklıca , otluk Mavzut, Büyük ve küçük sasa yaylaları kuzeydoğusunda Belen yaylası, doğusunda Gencek, Kazanpınarı Eğriova yayları yer alır. Bunların yükseklileri 1650-1700 m arasında değişir. İlçenin güneyinde ise Porsuk vadisine dik olarak uzanan Karaçam dağları bulunur.

İKLİMİ

İlçenin ilklimi değişik özellikler arzeder. Porsuk vadisinde kışlar sert ve soğuk yazlar oldukça sıcak geç mektedir. Sündiken dağları yılın en az altı ay ı karla kaplı kalır. İşçenin kuzeyinde Sakarya vadisinde ise oldukça ılıman bir iklim hüküm sürmektedir. İlçe merkezinde kışın ısı bir hayli düşmekte yaz aylarında ise serin yayla iklimi hakim olmaktadır. Yağışlar kışın kar, İlkbahar ve sonbaharda yağmur şeklindedir.

 
NÜFUS

 

2008 YILINDA ADRESE DAYALI NUFUS SAYIMI SONUNDA

İlçe Merkezi  3287

Erkek; 1576  Kadın 1711

Köyleri Nüfusu  8331

Erkek 4073  Kadın  4258

Genel Toplam 11.618

Erkek 5.649

Kadın 5969

 

MADENLER

KROM: İlçemizin Kavak Köyü Yazlık Deresi mekiindeki krom madeni 1930 yılında Atatürk'ün kararnamesi ile faaliyete başlamıştır. Türkiye'nin en eski işletmelerinden birisidir.Uyguladığı çalışma yöntemleriyle Türkiye krom madenciliğine öncülük etmiştir.Yer altı ocakları 360 metre olup, Türkiye'nin en derin, dünyanın da sayılı krom işletmesidir.İşletmede çalışan işcilerin çevre köylerden olması bir çok insanımıza iş olanağı sağlamaktadır. Yer altından istihsal edilen tüvenan cevherinin dünya standartlarına uygun konsantre krom haline getirilmesi ocakların bulunduğu yöredeki tesislerde yapılmaktadır. Her türlü sosyal ve teknik tesislere sahip olan işletmede yılda 108.000 ton tüvenan cevherden 45.000 ton konsantre krom cevheri elde edilmektedir.

KÖMÜR: İlçemizin Koyunağılı ve Beyköy sınırları içinde geniş kömür yatakları bulunmaktadır. İlçenin kömür ihtiyacının büyük bir bölümünü karşıladığı gibi değişik illere de sevkiyat yapılmaktadır Halen bu alanda 4 adet kömür işletmesi üretimini sürdürmektedir.

 

 

1-Koyunağılı Kömür işletmesi

2-Mihalıççık Kömür işletmeleri A,Ş

3-Özemre Kömür işletmesi

4 Karadeniz Kömür İşletmesi

 

MANYEZİT:  İlçemiz sınırları içinde yaygın olarak görülmektedir. Bahtiyar köyünde, Mihalıççık merkezde ve Ömerköy'de bulunan işletmeler manyezit çıkarmaktadır. Manyezit ocakları açık işletme olarak çalıştığından üretim daha çok yaz döneminde yapılmakta, kış döneminde üretim azalmaktadır.

MERMER: Yunusemre Beldesi civarında çıkartılmaktadır. Üretilen mermer, basınçla metamorfize(oniks) tipi mermerdir. Söğüt yeşilnden sonra kalite bakımından ve kullanma alanı bakımından Türkiye'de ikinci sırada yer almaktadır. Yurt dışında da kalitesi bilinmekte olup, sürekli talep vardır.

KAOLEN:  Diközü köyü, Ahurözü ve Hamidiye      köyü sınırlarında bulunmaktadır. Kaolen; Seramik Sanayinin esas maddesini teşkil eder

KİL

KUVARS

AMYANT

 

AKARSU VE SULAMA GÖLETLERİ

ÖMERKÖY GÖLETİ

İlçeye 4 km uzaklıkta bulunan ömerköyü göleti Ömerköyü sınırları içerinde sulama amaçlı bir gölettir. Etrafı ormanla kaplı olduğu için piknik yeri olarak kullanılmaktadır.

PORSUK ÇAYI

Deniz seviyesinden 726 km² yükseklikte bulunmakta olup Eskişehir ilinin önemli bir akarsuyu dur. Yunusemre Beldesi ve Sazak köyünden geçer topraklarına verimlilik katarak Sakarya nehrine dökülür.

HASAN POLATKAN BARAJ GÖLETİ

(SARIYAR BARAJ GÖLETİ)

İlçenin kuzeydoğunuda yeralan baraj, Uşakbükü Koyunağılı köylerinin tarım alanlarının büyük bir bölümünü sofcçabük köyünün tamanını suları altına almıştır. 1956 yılında tabının beton tipi bir baraj olup temelden yüksekliği 108 m. Üst uzunluğu 250 m. Göl uzunluğu 60 km’dir. Ülkemizin elektrik üreten ilk barajlarındandır. 2 milyonküp su toplar. Kuzeybatı Anadolu elektrik hattına bağlıdır.

Baraj gölü kenarındaki köyler balıkçılık tan geçeim kaynağı olarak yaralanmaktadır.

GÖKÇEKAYA BARAJ GÖLETİ

İlçenin kuzeybatısında yer alan baraj  Akçaören, Çalkaya, Süleler köylerinin geçim kaynağıdır. Gökçekaya Barajı elektrik üretmek amacıyla yapılmış, 100’er megavatlık üç üniteden oluşan hidroelektrik santralidir. Yılda yaklaşık562 milyon kilowat-saat elektrik enerjisi üretmektedir. Yüksekliği 115 m olan barajın üst uzunulğu 366 m’dir. Depolayabileceği su miktarı 910 milyon m.küp.

DAĞCIKÖY GÖLETİ

 MİHALIÇCIK ORMAN İŞLETME MÜDÜRLÜĞÜ

1991 yılında kurulan Mihalıççık Orman İşletme Müdürlüğü dört adet işletme şefliği , döner sermaye saymanlığı , katma bütçe saymanlığı , dava servisi , personel şefliğinden oluşmaktadır. Ayrıca üç adet depo ve dokuz adet yangın gözetleme kulesi bulunmaktadır.

Karadeniz ikliminden karasal iklime geçiş noktasında ( stepe geçiş zonu ) bulunan Mihalıççık işletme müdürlüğünün özellikle kuzey kısmı verimli ormanlarla kaplıdır.İşletme Müdürlüğü dahilinde , karaçam , sarıçam , kızılçam , ardıç , meşe ağaç türleri ağırlıklı olarak bulunmaktadır. Özellikle Çatacık İşletme Şefliği içerisinde bulunan saf sarıçam ormanları dünyaca tanınmakta ve yıllardır dünyanın sayılı bilim adamlarının araştırmalarına konu olmaktadır. Ayrıca içerisinde bulunan mesire yeriyle de halkımıza hizmet vermektedir.Mihalıçcık yaban hayatı ile de önemli bir konumdadır. Bünyesinde barındırdığı bir çok yaban hayvanının içinde belki de en önemlisi geyiktir. Sayıları oldukça fazla olan bu hayvanların neslinin devam etmesinde , yöre insanının bilinçli davranışının etkisi büyüktür.


 

Yunus Emre (1238 - 1328)

 



 
Yunus Emre  (1238 - 1328)

Türk halk şairlerinin tartışmasız öncüsü olan ve Türk'ün İslam'a bakışını Türk dilinin tüm sadelik ve güzelliğiyle ortaya koyan Yunus Emre, sevgiyi felsefe haline getirmiş örnek bir insandır. Yaklaşık 700 yıldır Türk milleti tarafından dilden dile aktarılmış, türkü ve ilahilere söz olmuş, yer yer atasözü misali dilden dile dolaşmış mısralarıyla Yunus Emre, Türk kültür ve medeniyetinin oluşumuna büyük katkılar sağlamış bir gönül adamıdır. Bazı kaynaklarda Anadolu'ya gelen Türk boylarından birine bağlı olup, 1238 dolaylarında doğduğu rivayet edilirse de bu kesin değildir; tıpkı 1320 dolaylarında Eskişehir'de öldüğü yolundaki rivayetlerde olduğu gibi. Batı Anadolu'nun birkaç yöresinde "Yunus Emre" adını taşıyan ve onunla ilgili görüldüğünden "makam" adı verilen yer vardır. Bir garip öldü diyeler Üç gün sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garip bencileyin diyen Yunus, belki de doğduğu ve yaşadığı topraklardan çok uzaklarda bu dünyadan göçüp gittiğini anlatmak istemektedir. Türkiye'nin pek çok yerinde Yunus Emre'nin mezarı olduğu iddia edilen pek çok mezar ve türbe vardır. Bunlardan başlıcaları şöyle sıralanabilir: Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy; Karaman'da Yunus Emre Camii avlusu; Bursa; Kula ile Salihli arasında Emre Sultan köyü; Erzurum, Duzcu köyü; Isparta'nın Keçiborlu ilçesi civarı; Aksaray; Afyon'un Sandıklı ilçesi; Ordu'nun Ünye ilçesi; Sivas yakınında bir yol üstü. Görüldüğü gibi sayı ve iddia hayli kabarıktır. Bazı belgeler, Yunus Emre'nin asıl mezarının Karaman veya Sarıköy'de olduğuna işaret etmektedir. Nitekim, 1970'li yılların başında Sarıköy'deki mezarın Yunus'a ait olduğuna kesin gözüyle bakılarak bu köye Yunus Emre adı verildi ve oradaki bir bahçe içine anıt dikildi. 1980'li yıllarda ise, 1350'de yapılmış olan Karaman'daki Yunus Emre Camii'nin yanındaki mezarın onun gerçek mezarı olduğu iddia edildi. Aslında bu durum, Yunus Emre'nin Türkler tarafından ne kadar sevildiği ve benimsendiğinin çarpıcı bir örneğidir. Gerçekten de halktan biri olan Yunus Emre, halkın değer, duygu ve düşüncelerini dile getirişi itibariyle tarihimizin en halkla barışık aydınlarından biri olma özelliğine sahiptir. Türk tasavvufunun dilde ve şiirde kurucusu olan Yunus Emre'nin şiirlerinde ahlak, hikmet, din, aşk gibi konuların hemen hepsi tasavvuftan çıkar ve tasavvuf görüşü çerçevesinde bir yere oturtulur. Mısralarında didaktik ahlak telkinlerinde bulunan Yunus Emre, "gönül kırmamak" konusuna ayrı bir önem verir ve "üstün bir değer" olarak şiirlerinde bu konuyu özenle işler. Bu arada Yunus Emre'yi öne çıkaran bir başka önemli özelliği de, şiirlerinde işlediği konuları ve telkinleri bizzat kendi hayatında uygulamasıdır. "Din tamam olunca doğar muhabbet" diyen Yunus, İslam'ın sabır, kanaat, hoşgörürlük, cömertlik, iyilik, fazilet değerlerini benimsemeyi telkin eder. Yunus'un sanat anlayışı, dini ve milli değerleri bağdaştırdığı mısralarında kendini gösterir; millileşen tasavvufa, Türkçe'nin en güzel ve en güçlü özelliklerini kullanarak tercüman olur. Gerçekten de 11,12 ve 13. asırlarda Türkistan ve Anadolu Türkleri arasında çok yayılan tasavvufun Türk şairleri arasında iki büyük sözcüsü vardır: Türkistan'da Ahmet Yesevi, Anadolu'da Yunus Emre... Yunus Emre'nin tasavvuf anlayışında dervişlik olgunluktur, aşktır; Allah katında kabul görmektir; nefsini yenmek, iradeyi eritmektir; kavgaya, nifaka, gösterişe, hamlığa, riyaya, düşmanlığa, şekilciliğe karşı çıkmaktır. Yunus Emre aynı zamanda bütün insanlığa hitap eden büyük şairlerdendir. Bu anlamda Mevlana'nın bir benzeridir. O'nun Mevlana kadar çok tanınmayışı ise, bir yandan kullandığı dil olan Türkçe'nin Batı'da Farsça kadar bilinmemesi, öte yandan da Türk aydınlarının O'nu ihmal etmesindendir. Yunus'taki insanlık sevgisi, neredeyse kendisiyle özdeşleşmiş "sevgi felsefesi"nin bir parçası ve hatta sonucudur. Nitekim Yunus'un insan sevgisini ilahi sevgi ile nasıl bağdaştırdığını gösteren en çarpıcı mısralarından birisi "Yaradılanı hoş gör / Yaradan'dan ötürü"dür. Yunus Emre'ye göre insanlar, din, mezhep, ırk, millet, renk, mevki, sınıf farkı gözetilmeksizin sevilmeyi hak etmektedirler. Madem ki insanoğlu ruh yönüyle Allah'tan gelmektedir; öyleyse insanlar hiçbir şekilde birbirlerinden bu anlamda ayrılamazlar. Yaşadığı çağın gerçekleri göz önünde bulundurulduğunda Yunus'un bir başka önemli tarafı ortaya çıkar: Yunus Emre, hükümetsizlik içinde çalkalanan ve Moğol istilaları ile mahvolan Anadolu topraklarında ortaya çıkan sapık batınî cereyanların hiçbirine kapılmadığı gibi, bu akımların Türklerin bütünlüğüne zarar vermesi tehlikesi karşısında da engelleyici bir rol üstlenmiştir. Bu bakımdan bakıldığında Yunus Emre, hem Türk şiirinin kurucusu, hem de milli birliğin önemli tutkallarından biridir. Yunus Emre, kelimenin tam anlamıyla "milli bir sanatçı"dır. Tıpkı, Nasrettin Hoca, Köroğlu, Dadaloğlu veya Karacaoğlan gibi... Yunus Emre'nin şiirlerinde en fazla işlenmiş temalar; İlahi aşk, Din, Ahlak, Gurbet, Tabiat, Ölüm ve faniliktir.


 

YARIKCI KAPLICASI

Mihalıççık İlçe Merkezinin güneydoğusunda Sazak İstasyonunun kuzeyinde, Yarıkçı köyünün doğusunda, Hamam Dağının eteğinde, Hamam Deresinin kenarındadır. Denizden yüksekliği 900 m’dir. Sıcak ve soğuk hamamları vardır. Suları kalsiyum karbonat biriktirmekte, bunların örnekleri vadide taşlaşmış çağlayanlar şeklinde görülmektedir. 39 ˚C deki sular fazla kükürt kokuludur. İçinde kükürt de bulunmaktadır. Karbondioksitten yana çok zengindir. Romatizma, yara ve felçlere iyi gelir. Pek çok sayıda kaynak bulunmaktadır. İki kaynağın üstü kubbe ile örtülerek kaplıca haline getirilmiştir. Sıcak sular banyo binasındaki havuzların dibinden ve köşelerden çıkmaktadır. Havuzlar dört köşelidir.  



SORKUN ÇÖLEKÇİLİĞİ

 

Bir hafta sonunuzu Eskişehir ilinin şirin ilçesi Mihalıççık’a ayırırsanız. Yeni bir şeyler kazandığınızın farkına varacaksınız. Eskişehir iline 92 km uzaklıktaki Mihalıççık  İlçesine ulaştığınızda, ilçenin  girişinde  esen ılık rüzgarın size hoş geldiniz dercesine esintisiyle karşılaşırsınız.  Nallıhan istikametine yol alıp etrafı kaplamış sündiken ormanlarının görkemli çam ağaçları arasından geçerken tam zirvede Kartal geçidinde biraz mola verip etrafa baktığınızda büyülü bir manzara ile karşılaşacaksınız. Mis gibi kekik kokan ormanda kulaklarınıza güzel bir melodi sesindeki kus sesleri tırmalayacaktır. Zirveden inip biraz yol aldıktan sonra yamaca süzülmüş kuş misali  80 haneli bir köy sizi karşılayacaktır. İşte bu köy Sorkun köyü;     

Sorkun köyünde her evin önünde toprağın  kınalı ellerde nasıl sanatta dönüştüğüne göreceksiniz. Topraktan yapılmış ekmek sacları, güveçler, çömlekler adeta bir sergi havasıyla sizleri karşılamaktadır. Biraz daha yol aldığınızda köylünün toplanma merkezi köy kahvesini bulursunuz. Burada mola verip yol yorgunluğunuzu tavşan kanı misali çay ile atarken bir yandan köylülerle sohbete koyulursunuz.  Köyde az miktarda patates ekilip (eskiden köyün patatesi  meşhurmuş) büyük baş hayvancılığın yapıldığı köyün asıl geçim kaynağı çömlekçilik olduğunu belirtiyorlar.

 Sorkun köylülerin büyük bir el emeği göz nuru dökerek yaptıkları çömlekleri, ekmek ve balık saclarını yurdumuzun  her bir yöresine ve yurtdışına ulaştığını belirterek 3 adet çömlekten oluşan 1 Takımı 20 Ytl satıldığını söyleyen sorkun köylüleri; Yaz aylarında büyük rağbet gören çömlek ve sacın yapılmasına gençlerin ilgi göstermediğini  belirterek kendilerinin atalarında öğrendikleri bu sanatın gelişmesi ve kaybolmaması için köye bir eğitim merkezi kurulmasını yetkililerden  yardım edilmesini istediler.

 

ÇÖMLEK VE EKMEK SAÇLARI NASIL YAPILIR?

            Çömleğin hammaddesi olan toprağın iki türünden biri, yerin yaklaşık beş metre derinliğinden çıkarılan, kırmızı renkli, ıslak, kızıl toprak; diğeri ise sarı-yeşile çalan yağlı, yumuşak toprak. Köy yakınlarındaki çeşitli mevkilerden, yılda bir kez, büyük bir zahmetle çıkarılan kızıl toprak, evlerin hemen yanına serilip kurumaya bırakılıyor. Sarı-yeşil toprak ise köy çevresindeki yüzeyden alınıyor ve elenip çuvallara dolduruluyor. Sonrasında sıcak su ile eritilip bulamaç haline getirilen kızıl toprak, diğer toprakla karıştırılıp çamur elde ediliyor. 3-5 gün dinlenen çamur, kadınların kınalı  ellerinde çeşitli aşamalardan geçerek büyük bir emekle şekillenerek sanatta dönüşmektedir.

Önce çamurdan 5-6 cm kalınlığında, çapı 50 cm'yi bulan halkalar hazırlanıp bir gün dinlendiriliyor. Aynı şekilde tabanı oluşturacak dipler hazırlanıp onlar da bir gün bekletiliyor ve sonrasında halkalarla birleştiriliyor. Daha sonra 'kılıç' denilen bir alet yardımıyla halkalar inceltilerek yükseltiliyor. Ama asıl iş, asıl maharet elbette ki el ve parmaklarda. Her işlemin ardından bir gün bekletilen çömleğin sonraki aşamalarında ağzı şekilleniyor ve son biçimi tamamlanan çömlekler kurumaya bırakılıyor. Ardından kuruyan çömlekler suyla yumuşatılıp kazınıyor. Kazıma işlemi bir anlamda rötuş olsa da asıl amaç, gövde kalınlığını eşitlemek, kalın yerleri inceltmek. Çömleğin zahmatli işi bunlarla da bitmiyor. Bu kez yakılan bir ateş etrafında ısıtılan çömlekler sırlanıyor. Kızıl topraktan eritilerek elde edilen sır, elleri yakan çömleklere ıslak bez yardımıyla sürülüyor. Sorkun'da çömlek kadınların ellerinde can buluyor. Onlar, işin en başından sonuna dek çömlek yapımında baş rolü oynuyorlar. Nitekim, işin en zor ve zahmetli aşaması olan 'ütme', yani pişirme işleminde de yine onlar var...

 

 

ÇÖMLEKLEREK ATEŞTE RÜZGARIN ETKİSİYLE PİŞİRİLMEKTE!.....

            Köyün yamaçlarında yere ters dizilen, ağzı toprağa bakan çömlekler, üzerlerine örtülen çamların ardıçların ateşiyle pişiyor. Ütme işlemi rüzgarın tek yönden estiği zamanlarda yapılıyor. Aksi halde kesinlikle ütme işlemi yapılmıyor. Rüzgarın yardımıyla ateş geriye uzanıyor. Öndeki çömlek veya benzeri kaplar piştikçe 'çeykel' denilen uzun saplı, ucu kancalı aletle ateş, diğer çömleklere itiliyor. Arka tarafta, arkaya doğru hummalı bir koşuşturma ile bir yandan odunlar atılıyor, bir yandan yeni çömlekler diziliyor. Hem de sıcağa ve üzerlerine gelen dumana karşın. Dumanlar ise köyü geçip uzaklara, uzaklardaki ormana karışıyor. Ormandan kuş sesleri yükseliyor; telaşlı, acı, içli. Kimbilir; bu sesler belki de ardıç kuşlarının çığlığıdır.

KÖYE NASIL GİDİLİR

Özel araçla yola çıkanlar Eskişehir’den 92 km uzaklıktaki Mihalıççık ilçesine gidip , Mihalıççık’tan sonra 12 km Sorkun köyüne  ulaşabileceği gibi Sabah 06.30  ile 18.30 arası otobüslerle Mihalıççık ilçesine oradan da ticari taksiyle sorkun köyüne ulaşabilirler.

KÖYDE NE YAPMALI

-En az bir gün konaklamalı,  sabah güneşin doğuşunu  ve akşam güneşisin batışını mutlaka yaşamalı,  köy kahvesinde oturup köylülerle sohbet etmeli,  Köyü baştan aşağı gezmeli, en az birkaç çömlek yapım aşamasına tanık olunmalı  Mehmet ağbinin seyyar satış tezgahından köyde yapılan toprak çömlek ve saclardan satın alınmalı, bol bol fotoğraf çekilmeli.

MİHALIÇÇIK KİLİ

 

 

 

İlçenin kısa tarihi;

Mihalıççık ilçesi, yukarı Sakarya bölümünde, Sündiken Dağları’nın güney doğusunda kurulmuş, şirin bir ilçemizdir. Pek çok kavime de ev sahipliği yapmıştır. İlçede Selçuklular öncesi ve Selçuklular sonrasına ait kalıntılar ile tarihi eserler görülmektedir. Mihalıççık isminin Köse Mihal'den veya oğlu Gazi Mihal'den geldiği yönünde pek çok rivayet olmakla beraber henüz belirgin olarak hiçbiri hakkında kesin tarihi belge elde edilememiştir.Şemsettin Sami Kâmusü'l Alâm adlı eserinde 1840 tarihinden beri Ankara vilayetinin merkez sancağına bağlı bir kaza olan Mihalıççık hakkında şu bilgileri vermektedir.; "Kaza merkezi Kuyucuk Köyüdür. 59 köyden oluşan kazanın tümü müslüman olmak üzere nüfusu 15.538'dir. Burada tahıl ve bakliyatın yanında çok çeşitli meyve ve sebze, tütün, susam, pamuk üretimi ve bazı köylerde ipekçilik yapılmaktadır. Kazada kil çıkarılır. Zanaat olarak, seccade, kilim ve çuval dokumacılığı vardır. Mihalıççık ilçesinde doğan ve ilçe hakkında en çok araştırmayı yapan birisi olarak ilçenin ekonomisinde Kil’in büyük bir önemi vardır. Rahmetli dedem İkizafer’li Kilci Emin Özer 5 tane çocuğunu kil satarak büyükmüştü. Tabiki o zamanın şartlarında Kil değerli bir madendi. Şimdi ki gibi değişik marka çamaşır deterjanı  bulunmamakta,  her yerleşim yerinde bir çamaşır hane ve çamaşır hanede kim önce gider yada nöbet sistemiyle çamaşırlarını yıkarlardın. Yeni yetişen nesile belki tuhaf gelebilecek olan bu uygulama uzun yıllar sürdü. Benim küçüklüğümde Mihalıççık’ta evimizin yanında bir çamaşırhane bulunmakta, bütün mahalle bu çamaşırhaneden yararlanırdın. Kimsenin evinde şebeke suyu yoktun. Bazı evlerde kuyu suyu kullanılmaktaydın. Su Kuyusu bulunmayanlar o çamaşır hanede akan çeşmeden tüm ihtiyaçlarını  karşılarlardın.

 

Mihalıççık Kilin kısa hikayesi

Mihalıççık ilçesinde sabah güneş doğmaya başladı mı, çamaşır sırası kimde ise o kişiler evlerden odunları çamaşırhaneye götürür. Ocağı yakar, üzerine kazanları koyarak su kaynatırlar. Daha sonra kös dedikleri uzun ağaçtan çamaşır yıkama düzeneği (daha sonra betondan yapıldı) üzerine kirli çamaşırları serer üzerine hafif erittikleri killeri çamaşırların üzerine serper, sıcak su ile ovar ve çamaşırların tüm kirleri kil sayesinde pırıl, pırıl olur ve kullanıma hazır hale gelirdin. İlçenin İkizafer, çukurören, Beyköy arasında bulunan Killik mevkisinden çıkarılan killer, ilçe merkezinde satış yerlerinden  ya da sokaktaki kil satıcılarından temin edilir. Her evde mutlaka bir kil stok’u bulunurdun. Teknoloji ve bilim ilerledi. Her eve su bağlandı. Çamaşır makinaları halkın hizmetine sunuldu. Toz deterjanlar kullanıma sunuldu. Kil tarihe karıştı. Yeni yetişen nesil belki hayatında  okulda kullandığı çamur kilinden başka kili görmemiştir. İşte son yıllarda kozmetik alanında daha fazla kullanılmaya başlayan baş kili, banyo çamur kil’i kile olan ilgiyi artırmaya başladı. Tabi ki hal böyle olunca Mihalıççık(Halk’ın tabiriyle Malıç Kili) Kiline ilgi her geçen gün artmaya başladı.


Kilin kullanım alanları

Kil başta çamaşır, kozmetik ve seramik sektöründe hammadde olarak kullanılmış ve kullanılmaya devam ediyor.


Tarih boyunca kil cilt bakımında nasıl kullanıldı?

İnsanlığın gelişimine paralel olarak kozmetik kullanımı da ilk çağlardan günümüze kadar artarak devam etmektedir. İnsanlık tarihinin her döneminde güzellik kavramı farklı olsa da saç ve cilt bakımı önemini hiç kaybetmemiştir. Bu nedenle insan sentetik kozmetiklerin yanı sıra doğal bakım ürünlerini de yaşamlarından eksik etmemişlerdir Doğal bakım ürünlerinden kil ve bitkisel yağlar en etkili cilt bakım ürünleri olarak geçerliliğini günümüzde de korumaktadır. Geçmişten günümüze kadar gelen iki efsanevi anlatım vardır kil ve bitkisel yağlarla ilgili; Kleopatra için `güzel olmak` bir yaşam biçimi idi. Kraliçe cilt ve saç bakımını kil içeriği fazla olan Nil kumuyla yapıyor, kil ve bitkisel yağların karışımıyla maskeler uyguluyordu. Eski Mısır mezarlarının duvarlarında bu işlemler günümüzde hala izlenebilmektedir.

İkinci bir efsane şu; eski Roma`da hayvanların kurban edildiği Sapo dağında biriken hayvan kül ve yağları yağan yağmurla Tiber nehrine karışırmış. Tiber nehrinin sularına karışan yağ killer ile bir karışım oluşturur ve kadınlar tarafından cilt ve saç bakımında kullanılırmış. Bu karışımın günümüzde kullanılan bakım ürünlerinin ilk doğal şekli olduğu iddia edilmektedir. Kil birçok hastalığın tedavisinde de kullanılmıştır. Kilden, sağlık açısından hayvanların da yiyerek veya içinde yuvarlanarak faydalandığı tespit edilmiştir. Yüzeye çekme ve emme (adsorb ve absorb) özellikleri sebebiyle, vücudu toksik maddelerden arındırma özelliği bahşedilen bu kil, o dönemde canlı çamur olarak adlandırılmıştır.


Mihalıççık ilçesinde On tane Kil Değirmeni bulunuyordun. Şimdi ise bir tane var.

Mihalıççık ilçesinde dededen toruna kil işiyle uğraşan ve bu işin son temsilcisi olan Hasan Akbıyık” Mihalıççık kilinin tanıtılması, satışı  için var gücüyle çalıştığını belirterek, eski yıllarda Mihalıççık denince, kil akla gelmekteymiş. Eski yıllarda  Mihalıççık ilçesi ve köylerinde yaşayan çoğu kişinin geçim kaynağı olan Kil’in uzun yıllar önce develerle, eşeklerle daha sonra kamyonlarla  başta Ankara,Konya,Kütahya,Bilecik,  Antalya, Denizli, Aydın olmak üzere ülkemizin birçok yerinde satışının yapıldığını başta Topak olarak çıkan Kil’in Deterjanların bulunmadığı zamanlar da, çamaşır yıkamak için  deterjan olarak kullanıldığını,  Kan hastası kişilerin Kili yediğini, su geçirmediği için evlerin toprak dambaçlarına  döküldüğünü belirterek, Mihalıççık ilçesinde eskiden 10 tane Kil öğütme değirmeni bulunduğunu, şimdi ise bir tek kendisinden başka bu işi yapan olmadığını belirterek, ülkemizin çeşitli illerinden Kil istekleri gelmekte olup  Çamaşır kili, Baş Kili, Yeme Kili Sondaj Kili, Çamur Banyosu Kili çeşitleriyle Kil işine devam ettiğini söyleyerek, Mihalıççık Kili şu anda en çok Kütahya, Konya illerine seramik, çini  imalatçılarına hammadde olarak sattıklarını ve   Özellikle Baş Kilinin büyük ilgi gördüğünü belirterek Baş Kili doğal şampuan  saçların bakımında bir numara “dedi. Topak Çamaşır ve yeme Kilimiz, Baş Kilin satışını yaptıklarını isteyenlerin kendileriyle irtibat kurduklarında yardımcı olabileceğini söyledi.

 

Güzellikte kil imzası

Saçlarda ve ciltte kullanılan doğal güzelleşme ürünü olan kil, aktarlarda, sokak aralarında kilosu 2 TL’den satılıyor. Kadınların büyük ilgi gösterdiği kil, satıcıların kazanç kapısı


Son yıllarda kozmetik ürünlerinin yanı sıra doğal güzellik ürünlerine olan yönelme satıcıları harekete geçirdi. Saçlarda yumuşaklık sağlayan ve cilde nemlilik, canlılık veren doğal güzellik ürünü kil, yoğun talep görmesi üzerine, artık satıcıların da tezgahlarına girdi. Mihalıççık İlçesi civarındaki baş kilini  birer kiloluk paketler haline getirerek 2 TL’den satışa sunan satıcıların tezgahındaki ‘Kilden gelen güzellik. Mihalıççık saç(baş) kili. Saç dökülmesini önler, saçı besler, kepek yapmaz. Yüz sivilcelerini giderir, doğal şampuandır’ yazısı dikkat çekti.


Özellikle kadın müşterilerin doğal yollardan güzelleşmek istedikleri için kile ilgi gösterdiklerini belirten satıcılar  şunları söyledi

:
“Halkımız artık doğal güzellik ürünleri kullanmak istiyor. Çünkü bunlarda hiçbir katkı maddesi yok. Kil doğadan geldiği için doğal bir güzellik ürünüdür. Bayanlar  kili yüzlerinde maske olarak kullanmak için alıyor. Satışlarımız çok güzel.” Ama doğal olduğu için baş kili bulmakta zorlanıyoruz.” dediler.

 

Kilin cilt üzerindeki etkileri nedir? Bu etkiyi ne sağlar?

Killerin uzun süre sıcak su basıncına maruz kalması, kristalize olmalarına ve negatif elektrikle yüklenmelerine sebep olur. Kristalleşen kil çok küçük parçacıklara ayrılır ve bu da kilin vücutta kolayca emilmesini sağlar. Negatif yükler sayesinde ise kil, pozitif yüklü toksik maddeleri cilt yüzeyine çeker ve daha sonra bunları emerek vücuttan uzaklaştırma vazifesini

yerine getirir. Doğadan elde edilen kil silisyum, demir, alüminyum ve magnezyum gibi insan vücuduna yararlı maddeler ve mineraller içermektedir. İçinde barındırdığı mineraller nedeniyle cilde ve birçok rahatsızlığa iyi geldiği bilinen kilin sivilceleri iyileştirici, saça canlılık verici ve kepeği önleyici özellikleri de bulunmaktadır. Kil minerallerinin sadece güzellik ve temizlik için değil cilt hastalıkları için de kullanıldığı bilinmekte olup selülit, pişik ve ciltteki çeşitli yaralar için de faydalı olduğu belirlenmiştir.

 

KEPEĞE DE YARARLI 
Uzmanlar, özellikle cildinde akne ve sivilce problemi yaşayan kullanıcılara yüksek oranda kil içeren Dermokil cilt maskesini ve bakım serisini, saçında fazla yağlanma, dökülme ve kepeklenme sorunu yasayan kullanıcılara da Dermokil saç bakım serisini kullanmalarını tavsiye ediyorlar

 

KİMYASAL OLARAK KİL

Az veya çok plastik, ıslak olduğu zaman kolloid özelliği gösteren, zemin cinsi dane boyutu ayrımına göre sınıflndırılan ince madde. Society of Soil Science ayrımına göre dane çapı 0.002 mm'den daha küçüktür. Genellikle alüminyum silikat hidrantlarından oluşur. Kuruyunca sıkışan, ıslandığında şişen kil ve sıkıştırıldığında bünyesindeki suyu dışarı veren özelliğe sahiptir. Killer mühendislik amaçları bakımından yoğunluklarına göre tanımlanırlar. Sınırsız basınç mukavemeti (unconfined compressi kum ve strength) 5 psi'dan düşük killer "çok yumuşak", 5-10 psi arası "yumuşak", 10-20 psi arası "orta sert" veya "sert", 20-40 psi arası "sağlam", 40 psi'ın üstü "kuvvetli" veya "çok sert" olarak tanımlanmaktadır. silt

BAŞ KİLİ

Saçtaki yağlanma ve kepeği önleyen saçları açan bordo renkli doğal toprak.saçtaki yağlanma ve kepeği önleyen saçları açan bordo renkli doğal toprak.


MİHALIÇÇIK BELDE VE KÖYLERİ
1.Adahisar,  26.Mahmuthisar, 
2.Ahurköy,  27.Mihalıççık
3.Ahurözü,  28.Narlı, 
4.Akçaören, 
29.Obruk, 
5.Aydınlar,  30.Otluk, 
6.Bahtiyar,  31.Sarayköy, 
7.Belen,  32.Sazak, 
8.Beyköy,  33.Seki, 
9.Dağcı,  34.Sekiören, 
10.Diközü,  35.Sorkun, 
11.Dinek,  36.Süleler,
12.Dümrek,  37.Tatarcık, 
13.Gözeler,  38.Uşakbükü, 
14.Güreş,  39.Yalımkaya, 
15.Gürleyik,  40.Yarıkçı, 

 

41.Yaylaköy, 
17.Karageyikli,  42.Yeşilyurt, 
18.Karaçam,  43.Yunusemre, 
19.Kavakköy,  44.Çalkaya, 
20.Kayı,  45.Çalçı, 
21.Kızılbörüklü,  46.Çardak, 
22.Korucu,  47.Çukurören, 
23.Koyunağılı,  48.Ömerköy, 
24.Kozlu,  49.Üçbaşlı, 
25.Lütfiye,  50.İkizafer, 
  51.İğdecik, 




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol